Zirvedekilere 30 Bin TL ZAM, Tabandakine Açlık Sınırı: Halkın Canını Yakan Adalet Dengesi!
Türkiye ekonomisi, bir yanda rekor kârlar ve yüksek maaş artışları konuşulurken, diğer yanda milyonlarca emekli ve asgari ücretlinin ay sonunu getirme mücadelesiyle çalkalanıyor. Son günlerde kamuoyunu en çok rahatsız eden gelişme ise, yüksek enflasyonun gölgesinde dahi adaletin tecelli etmeyişi ve üst düzey yöneticilere verilmesi planlanan 30 bin TL’lik seyyanen zam oldu.
Bu zam, memura verilen 8.077 TL’lik seyyanen zammın emeklilere hala yansıtılmadığı, en düşük emekli maaşının açlık sınırının altında kaldığı bir dönemde, vicdanları kanatıyor.
Maaş artışlarının belirlenmesinde kilit rol oynayan enflasyon verileri, uzun süredir tartışmaların odağında. Bağımsız araştırma grubu ENAG’ın ve sanayiciyi temsil eden İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) belirlediği yüksek enflasyon oranları, çarşıdaki ve pazardaki gerçek hayat pahalılığını yansıtırken, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan resmi rakamlar bu gerçekliğin çok altında kalıyor. Bu düşük gösterilen enflasyon, emekli ve memur maaşlarına yapılacak Ocak zammının belirlenmesinde taban teşkil ederek, milyonlarca insanın alım gücünü daha da eritiyor. Vatandaşın cebine girmesi gereken hakkaniyetli artış, resmi rakamların gölgesinde kalıyor.
Ekonomik krizin en yakıcı hissedildiği alan barınma oldu. Türkiye genelinde, özellikle büyük şehirlerde, en düşük ev kiraları 20 bin TL sınırına dayanmış durumda. Oysa mevcut asgari ücret ve en düşük emekli maaşı, maalesef ki açlık sınırının dahi altında seyrediyor. Milyonlarca vatandaş, maaşının neredeyse tamamını kiraya ve temel gıdaya harcayarak, insanca bir yaşam sürmekten çok bir hayatta kalma mücadelesi veriyor. Temel ihtiyaçların karşılanamadığı bu ortamda, üst düzey yöneticilere yönelik düşünülen on binlerce liralık artış, sosyal adalet duygusunu yerle bir ediyor.
Tüm bu zorluklar yaşanırken, üst düzey yöneticilere verilmesi planlanan 30 bin TL’lik seyyanen zam haberi, sabırları taşıran son damla oldu. Bu durum, iktidarın “devlet yönetiminde makro bakış açısını kaybettiği” eleştirilerini haklı çıkarır niteliktedir. Devletin, toplumun bütününe tek bir nazarla bakması gerekirken, gelir piramidinin tepesini fazlasıyla ödüllendirip, tabanını yoksulluğa mahkûm etmesi, sosyal barışı tehdit etmektedir. Bu, sadece bir maliyet meselesi değil, açıkça bir hükümet tercihi ve adaletsizlik meselesidir.
Ocak ayında açıklanacak zam oranları, bu adaletsizliği telafi etme adına son bir şans olarak görülüyor.
Emekli maaşlarına, TÜİK verilerinin üzerinde, refah payı ve memura verilen 8.077 TL’lik seyyanen zammın tamamı eklenerek bir artış yapılmalıdır. En düşük emekli maaşı derhal açlık sınırının üzerine çekilmelidir.
Asgari ücret belirlenirken, sadece resmi enflasyon değil, gerçek hayat pahalılığı ve işçinin geçmişteki alım gücü kaybı dikkate alınmalıdır. Asgari ücret, bir çalışanın ailesini insanca geçindirebileceği, yoksulluk sınırına yaklaşan bir seviyeden müzakere edilmelidir.
Türk halkının canını yakan, sadece maaşının yetersizliği değil; aynı vatandaşı olduğumuz devletin, yöneticisi ile emekçisi arasında kurduğu bu adaletsizlik köprüsüdür. Yöneticilerin görevi, emekçinin ve fakirin hakemi olmaktır. Bu denge hızla kurulmadıkça, ekonomik krizin toplumsal bir fırtınaya dönüşme riski her geçen gün artmaktadır.

