Nevruz

NEVRUZ BAYRAMI
İSMAİL ONARLI
“Gözleyi gözleyi gözüm dört oldu,
Ali’m ne yatarsın günlerin geldi,
Korular kalmadı kara yurt oldu,
Ali’m ne yatarsın günlerin geldi.
(…)
Pir Sultan Abdal’ım bu sözüm Hakk’tır,
Vallahi sözümün hatası yoktur,
Şimdiki sofunun Yezit’i çoktur,
Ali’m ne yatarsın günlerin geldi.”
ÖZET
Bu yazıda, Nevruz bayramının tarihî, dinî temelleri ve Türk Kültürü içindeki birleştirici rolü
üzerinde durulmaktadır. Aynı zamanda değişik Türk coğrafyaları ve Türkiye’de Nevruz’un bayram
olarak kutlanması, adet ve uygulamaları hakkında bilgilere yer verilmektedir.
ABSTRACT
In this article,people are informed about the date of Nauruz’ festival, basis principles of
religion and its role in Turkish culture. In the same time, there is information about the different
geography of Turkey and the celebration of Nauruz as a religious festival and ıts custom and putting
into practice.
GİRİŞ:
Toplumsal bir varlık olan insan; insan olma bilincine ulaşıp, konuşma yetisine kavuşunca
bilgilenme sürecine girer. İnsan;  yaşam dünyasında bilgilenerek üretim aşamasıyla süreç içinde
uygarlaşır. Yazıyla birlikte insan; duygu ve düşüncelerini taşlara, sanat yapıtlarına, yazıtlara işler,
yazar… Arkeolojik kazılardan elde edilen bulgulardan öğrendiğimize göre; insanlığın her döneminde
bayramlar vardır.(1) Nevruz, eski takvime göre Mart ayının 9’unda başlar. ( Miladi takvim 21
Mart) Kutlamalar genellikle 3 gün sürer. Bu günde özel törenler yapılır. Çeşitli anma günlerinin
örtüştüğü 21 Mart, “Nevruz Bayram” olarak Sümerlerden beri kutlana gelmektedir.Yılbaşı olarak da
kabul edilen bu gün Orta Asya’dan Balkanlar’a değin de kutlanmaktadır.(2)Bilindiği gibi milletleri meydana getiren temel unsurlardan birisi ortak kültürel değerler
dediğimiz maddi ve manevi öğelerdir.Türk Devlet ve topluluklarının kutladıkları tek ve ortak millî
bayram  “Nevruz Bayramı”dır. Bu değerler toplumun sosyal dokusunu meydana getirirler. Kültür
unsurları içinde bayramların önemli bir yeri vardır. Bayramlar her millette görülen ve toplumun bütün
fertleri tarafından benimsenen, Bütün halkın katıldığı ortak değerlerdir. Bütün bayramların dini ve
millî örften ve bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan
ve tabiattan doğduğu bilinmektedir. İslamiyet’i kabul etmiş olan Türk toplulukları, İslamiyet’le
çatışmayan bir takım adetleri devam ettirmişlerdir. Bu an’aneler günümüz Türk Dünyası’na bir kültür
mirası olarak intikal etmiştir. Bunlar içinde Nevruz’ un özel bir önemi vardır. Nevruz millî bir bayram
olarak Türklerde gece ile gündüzün eşit olduğu ilkbaharın başlangıcı olan 21 Mart günü
kutlanmaktadır.
Bayramlar, halkın gülüp eğlendiği, sevinç içinde geçirdiği özel günlerdir. Dinî olduğu kadar, millî
karakterler taşırlar. İnsanlar bu özel günlerde barış ve kardeşlik duygularını pekiştirerek kaynaşırlar.
Dinî bayramlar insanları ruhî bakımdan en üst seviyelere çıkarırken, millî bayramlar da milletleri
benlik ve kültürleri bakımından üst seviyelere çıkarır.
Türk tarihinin bilinen en eski bayramı olan ve yazılı kaynaklarda günümüze kadar geçmişi
bulunan millî bayramımız nevruzdur. Yeni gün baharın geliş günü ve Türklerde takvim başlangıcı olan
yıl başıdır. Orta Asya bozkırlarında çetin tabiat şartlarında yaşayan Türkler, şiddetli geçen kışın, yerini
yavaş yavaş bahara bırakmasını bir bahar bayramı olarak kutlamaktadırlar. Bu bayram günü, bilinen
en eski Türk takvimi olan On İki Hayvanlı takvimde 21 Mart’a rast gelmektedir.
Nevruzun doğuşu ile ilgili olarak Ebul Gazi Bahadır Han’ın “Türk Şeceresi” adlı eserindeki kayıt,
bu bayramın kaynağını aydınlatmaktadır. Buna göre Nevruz’un başlangıcı Türk Ergenekon Destanı’na
kadar inmektedir. Bu destana göre; Türkler düşman saldırılarına maruz kalmış ve hepsi kılıçtan
geçirilmiştir. Göktürk Hanı İl-Han’ın oğlu Kıyan ile yeğeni Tukus bu düşman istilâsından aileleri ile
birlikte kurtulmayı başararak kaçmışlardır. Bereketli bir bölgeye gelip yerleşmişler ve burada
çoğalmışlardır. Bu verimli yere Ergenekon adını koymuşlardır.  Ergenekon’da 400 yıl kaldıktan sonra
bu bölge kendilerine artık yetmez olmuş ve buradan dışarı çıkmak, yeni yerler aramak ihtiyacını
duymuşlardır.
Demir madeni yüklü olan dağın demir cevherini eriterek Ergenekon’dan çıkmayı başarmışlardır.
O günden beri bu günü Türkler bayram sayarlar. Bir parça demiri ateşe salıp kızdırırlar. Önce kağan bir
kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Ondan sonra beyler de aynı şeyi tekrarlarlar. Bunu mukaddes
bilirler ve böylece şükretmiş olurlar.
Bu bakımdan 21 Mart, nasıl tabiatın kıştan kurtulduğu günün başlangıcı ise, Türklerin istiklâllerini
ilân ettikleri gün olarak da kabul edilmiştir ve bayram olarak kutlanmaktadır. Türk tarihinde bu iki
gelişmenin tarihi 21 Mart gününe tekabül ettiği için bu çifte bayram  Nevruz Bayramı olarak
kutlanmaktadır.
Nevruz geleneği halkın bir eğlenme, neşelenme günü olduğu kadar eski Türk devletleri
düzeninde de önemli bir gündür. Büyük Selçuklu Devleti zamanında İslâmiyet’in kabulünden sonra kullanılan Hicrî takvim yeterli görülmeyerek eski Türk takvimine benzer sultan Melikşah
zamanında “Takvim-i Celâlî” adıyla yılbaşı günü 21 Mart olan takvim yapılmış ve malî işlerde
uzun süre kullanılmıştır.
Diğer Türk devleti olan  Akkoyunlular’da Uzun Hasan tarafından düzenlenen ve adını verdiği
“Hasan Padişah Kanunları”nda 21 mart takvim başlangıcıdır ve vergi toplama dönemi olarak Nevruz
geleneği kuvvetli olarak yaşamaktadır. Aynı durum Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah’ın şair olması
ve şiirlerinde bu eğlencelere yer vermesi, bu devlette de Nevruz geleneğinin varlığını kanıtlamaktadır.
Türklere ait XI.-XII. yüzyılın önemli kaynaklarında da Nevruz kutlamalarına ve şenliklerine sıkça
rastlanmaktadır. XI. yüzyılın önemli ismi El Birûnî Nevruz’un Türk toplulukları yanında bütün Önasya
toplumlarında bayram olarak kutlandığına dair bilgiler vermektedir. Kaşgarlı Mahmut ise  “Divan-ı
Lügat-it Türk” adlı eserinde Nevruzu yılbaşı başlangıcı olarak kabul eder ve bu güne “bayram” ismini
verir.
Anadolu’da Osmanlı ailesini çıkarmış olan Kayı Boyu’na mensup Karakeçili aşireti mensuplarının
21 Mart tarihinde Ertuğrul Gazi’nin türbesi etrafında toplandıkları, burada şenlikler yaptıkları, at
yarıştırdıkları, cirit ve güreş sporları düzenlediklerini görüyoruz ki bunlar Nevruz gelenekleri
içerisindedir. Ona  “Yörük bayramı”  adını verirlerdi. Karakeçeli (Kara Keçili) Yörükler tarafından en
geniş şekilde uygulanan bir bayram olduğu için olayın Ertuğrul Gazi’nin türbesinin etrafında
gerçekleştirilmiş olmasının bir başka anlamı vardır. Bu gün hâlâ Doğu Anadolu, Güney Doğu Anadolu
ve Azerbaycan’da Nevruz geleneklerinden bazıları olan atalarının ölülerini ziyaret etmek, dualar
okumak ve onlar için hayırlar yapmak biçimindeki gelenek sürdürülmektedir.
Yazılı kaynak, efsane ve sözlü anlatımlara dayanarak Nevruz kutlamalarının hangi nedenlerden
binlerce yıldır bayram törenlerine dönüşerek gelenekleştiğini, olay ve olguları sırası ile verirsek:
1. Dünya kuruluşunu bugün tamamlar. Kutsal belgelere göre; Ulu Tanrı Dünya’yı bugün yaratmıştır.
2. Bugün Adem Peygamberin ve ilk insanın yaratıldığı gündür. Cennet’ten kovulan Adem ile
Havva’nın Arafat’da birbirine kavuştuğu gün.
3. Sümer, Akat, Babil, Hitit kil tabletlerinde Nevruz’da , bahar bayramı ve töreni ile şöleni yapıldığı
belirtilmektedir. Bu dini törenler esnasında özel mihraplar hazırlanarak ocaklarda ateşler yakılmakta
ve mabet yeşil ağaçlarla süslenerek kurban edilen koçların postları asılmaktadır. Tanrı’ya, buğday gibi
hububatlar ile koç eti ve şarap sunulmaktadır.
4. Ali  bin Ebu Talip yani Hz. Ali (Hakk’a yürüyüşü; 24 ocak 661) bugün doğmuştur. Alevi-Bektaşi
İnanışına göre; Hz. Ali’nin anası Hz. Fatıma, Beytullah (Kabe)ı tavaf ederken doğum sancıları başlamış,
tavafını tamamlayarak Kabe’nin içine girmiş 12 gün sonra, 13.Cuma günü, 21 Mart 598’de, yani Fil
yılının Recep Ayı’nda doğum yapmıştır. Hz. Muhammed, Beytullah’ın içinde doğan amcası oğlunu
kucağına alarak, Ali adını verir. Hz. Muhammed bu günü kutlu gün olarak ilan eder. Virani Baba şöyle
demektedir:“Ali İncil, Ali Tevrat
Ali Zebur, Ali Kuran
Ali fazl-ü Rahman
Ali’dir sümme vecullah.”
“Melekler; Adem’e Ali’den dolayı secde etmişlerdir.” (3)
5. Bugün  Hz. Muhammed (570-632)  ’e nübüvvet (610) ihsan edilir. Bugün Hz. Ali ile Hz.
Muhammed’in kızı Hz. Fatma’nın evlendiği gündür.
6. Bugün Hz. Muhammed Gadir-hum’da okuduğu hutbede, Hz. Ali’yi vasî tayin eder ve kendisinden
sonra Müslümanların önderi (imamı) ilan eder. Hz. Ali, “Rehber” ve Resûlullah’ın vekili olarak seçilir.
Bu nedenledir ki, Hz. Muhammed: “Ben ilmin şehriyim Ali de onun kapısıdır. İlim isteyen kimse onun
kapısıdan gelsin” mealindeki hadisi ile “Ali Kur’an-ı Nâtık”tır, (Konuşan Kuran) buyruğu, Alevi
“cem”lerinde bu iki ulu kişinin yerini ve önemini belirtmeye yetmektedir. Kırklar Meclisi’nde mürşit ve
rehber seçimi bugünkü anlamda “Dedelik Kurumu”nun oluşmasına temel dayanak sağlamıştır. Bu
kurumsallığa “Pirlik Makamı”ında Hâce Bektaş-i Velî eklemlemiştir.
7. Bugün Hz.Ali’nin hilafeti elde ettiği gündür. Abdullah İbni Saba bir ihtilal sonucu; Hz. Ali’yi (Haziran
656’da) Hilafete zorla getirir.
8. Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelişinin ilk günüdür. Rum Erenlerinin Şah-ı
Velayeti karşıladıkları gündür.
9. Bugün Gaip Erenleri “Kırklar’ın” toplandığı gün olarak inanılır. Bu nedenle bugün “Kırklar Bayramı”
olarak da bilinir
10. Bugün Hz. Hüseyin’in intikamını almak için Muhtar Sakafi önderliğinde gizli bir teşkilat kurulur.
İhtilal işareti olarak mahallelerde büyük bir ateş yakılır. Bu günde tesadüfen 21 Mart’a denk gelir. O
günden bugüne değin Alevilerce zulme baş kaldırı işareti olarak ateş yakılır.
11. Nuh Peygamberin Tufandan sonra karaya çıktığı gün olarak kabul edilir. Nuh’un gemisinin kimine
göre, Cudi Dağı’nda kimine göre de Ararat Dağı’nda olduğu yönünde iddialar bulunmaktadır. Ama
Nuh’un gemisi araştırmamıza ve mitolojiye göre, Doğu Anadolu’da bir dağın tepesindedir.
12. Celali Takvimi’nin başlangıç günü. Bu takvimi Harzemşahlılar Devleti’nin sultanı Celaleddin
Harzemşah hazırlatmıştır. Bu takvim bir süre Orta-Doğu’da kullanılmıştır.
13. Nevruz adlı yetim ve öksüz bir çocuğun bu gün kırmızıya boyadığı bir yumurtayı, Hz. Ali’ye
vermesi. Hz Ali, yetim ve öksüz çocuğun bu jestinden duygulanarak, yoksul çocukları korumak
amacıyla bugünü onun hatırasına “Nevruz Bayramı” olarak ilan etmiştir.14. Eski İran Sultanı Cemşid’in tahta çıkması ve Mecusi dinini canlandırması. Sasaniler devri İran’da:
Zerdüştler (Ateşperestler) tarafından kutlanan bir bayramdır.
Rivayetlere göre İran Hükümdarı Cemşid bir dünya gezisinden dönerken Azebeycan’da 21 Mart’a
Otağ kurar. Cemşid’in mücevherlerle süslü tahtına güneş vurdukça rengârenk ışıklar saçar ve çevreyi
ışık hüzmeleri kaplar, verilen şölen ve yapılan şenliklerle halk neşelenir. O günden sonra her yıl bugün
bayram olarak kutlanır.
Tarihi Erdebil Tekkesi’inde de Nevruz kutlamaları ve cem törenlerinin yapıldığını kaynaklardan
bilmekteyiz. Azeri Türklerinde her evde “semeni” denen ve baharın sembolü olarak kabul edilen bir
yeşillik yetiştirilir. Nevruz günü bu yeşillik sofraya konur. Bayram sofrasında yemeklerin haricinde
“semeni” veya “suman” ya da bazı yörelerde kuru dud unundan yapılmış “poğmut” denilen 12 çeşit
helva da vardır. Ünlü Azeri şair Muhammed Hüseyin Şehriyar; “Haydar Baba’ya Selam” adlı
yapıtında, “Nevruz Gülü ve Kar Çiceği” şiirinde şöyle demektedir:
“Yumurtanı göyçük güllü boyardık,
Çakğışdırıp sınanların soyardık,
Oynamaktan birce meğer doyardık,
Eli mene yaşıl aşık vererdi,
Irza mene Nevruz gülü dererdi.”
Şah İsmail (Hatai), Fuzuli gibi Azeri şairlerinin bahar ve Nevruz ile ilgili şiirleri ve nefesleri vardır.
İslamiyet’ten önce Azeriler Nevruz’un simgelerinden biri olan  “yasemen” çiçeğine özel önem
veriyorlardı. Bu çiçek ile ilgili türküler, atasözleri vardır. Baharı müjdeleyen bir başka çiçek ise “kar
çiçeği” kardelen’dir. Doğu Anadolu’da Nevruz çiçeği denen bir başka çiçek de vardır. Çiğdem’ de bu
mevsimde yetişir.
15. Gök-Türklerin Ergenekon’dan çıkışı. Türk Destanlarına göre Nevruz; Türklerin Asena adlı dişi bir
Bozkurt rehberliğinde Ergenekon’dan çıktıkları gündür. Demir ve ateşin birleştiği bugün Türklerce
kutsal kabul edilerek bayram ilan edilir.
Eski Türk Şamanist Kavimlerin bugün; Gök-Tanrı adına, topluca ulu yeşil ağaçlar altında, at ve öküz
kurban ederek, ateş yakıp şölenler düzenlediklerini kayıtlardan öğrenmekteyiz. Örneğin; Uno Harva,
Yakutlar’da çok daha eski bahar bayramı yapıldığını Çin kaynaklarından bilmekteyiz. Aynı şekilde
Hunlar’da, Moğollar’da, Kalmuklar ve Buryatlar’da bayram ayinlerinin olduğunu yazılı Rus ve Çin
kaynaklarında görüyoruz.
Orta  -Asya’da göçebe ve çoban Türklerin İslam öncesinde sürülerini kışlaklardan çıkarıp,
yaylalarda obalar kurarak şölen vererek bahar törenleri düzenlemesi, hep aynı mevsime ve 21 Mart’a
gelmesi dolayısıyla ; “Bahar Bayramı” olarak kabul edilmiştir.Türk topluluklarında Nevruz kutlama geleneği oldukça eskiye dayanır. Türkler Nevruz’ u; Nevruz-
ı Sultani, Sultan Neroz veya Orta Asya Türk topluluklarında görüldüğü üzere Sultan Nawrız olarak
kutlamaktadırlar. Türklerde görülen rivayetin en önemlisi bu günün bir kurtuluş günü kabul
edilmesidir.
Alevilerde önemli günlerden birisi de; 23-24 Eylül güneşin Terazi Burcuna girdiği gündür.
Güneşin Koç Burcuna girdiği 21-22 Mart, Nevruz da olduğu gibi bugün de Alevilerce şölenlerle
kutlanır ve koçlar sürülerin içine katılır, yani çiftleşme mevsiminin başladığı gündür.
Koçlar ve tekeler sürüye katılmadan önce özel olarak süslenir. Koçların boynuzlarına elmalar
takılır, yünleri kırmızı ve yeşile yakın renklere, toprak aşı boyası ile boyanır. Boyunlarına renkli
boncuklar takılır. Sürü sahibi koçu ağıla götürmeden önce, doğacak kuzuların cinsine göre, koçun
sırtına erkek veya kız çocuğunu bindirerek götürür ve koyunların içine salar.
Koca Leşker Ocağı’nın bulunduğu  Bağaştaş Köyü’nden, Üryan Hızır Ocağı’nın bulunduğu
Zeve (Dorutay) Köyü’ne; Cimin Köyü’nden Şeyh Hasan Köyü’ne kadar uzanan bölgede, Koç katımında
aynı adetleri görmek mümkündür. Aynı gelenekler besicilikle uğraşan ve yayla kültürüne sahip bütün
oba ve oymaklarda benzer özelliklerle yaşamaktadır.
Yaylaya çıkma, kışlaklara geri dönme ve hayvanların erişkinlik dönemlerinin tamamını gök yüzünde
yıldızların ve burçların hareketlerine göre değerlendiren bu topluklarda çok gelişmiş bir gök bilgisi
yanında yine çok gelişmiş bir yön bulma bilinci bulunmaktadır. Çünkü binlerce koyunla her yıl iki kere
yüzlerce kilometre yol kat edebilmek için doğa olaylarının çok yakından izlemek gerekmektedir.
Bugüne özgü yemeklerde;  “Balör” yapılır, biciklar ve  çörekler hazırlanır.  “Külçük” denilen
tereyağlı sade, peynirli, kuşbaşı etli ve sebzeli olarak ayrı ayrı yapılan bıcıklar üstüne de elle  “kaz
ayağı” şekli yapılır. Kaz ayağı kutsiyet ifade ettiği için; üzerinde bu motif bulunan pideleri yiyenlere ve
hayvanlara uğur getireceğine inanılır. Bazı yerlerde ise beş parmakla el şekli yapılır ki bu da “Pençe-i
Ali-Aba”yi ifade etmektedir.
Kuzular ve gidikler doğduktan sonra, sürüler sağılmaya başlandığında da; koç katımında olduğu
gibi bereket artsın diye yine yemekler hazırlanır, gülbanklar okunur. Çocuklara, leblebi, şeker, kuru
üzüm, kuru dut gibi çerezlerin karışımından oluşan yiyecekler dağıtılır. Çobanlara da özel hediyeler
verilir. Tunceli coğrafyasında olan bu gelenekleri Orta-Asya’daki Türk boylarında da görmekteyiz.(4)
16. Nevruz’a Türki Devletler ve Topluluklarının Verdiği Adlar:
Türk dünyasında, Hunlardan bazen farklı isimlerle günümüze kadar ulaşan tabiatın ve millî
uyanışın birleştirilmesi anlamını taşıyan Nevruz (Yeni Gün) şenliklerinin şu isimlerle kutlandığı
biliniyor:
“Nevruz, Navruz, Novruz, Sultan-ı Nevruz, Sultan-ı Nawrız, Navrez, Nevris, Naorus, Novroz, Nawrıs Oyıx,Nevruz Norus, Arap Küni, Ulusun
Ulu Günü, Ulu Kün, Ulustın Ulu, Ergenekon,, Bozkurt, Çağan, Altay Ködürgeni, Yeni Gün, Mart Dokuzu, Isıakh Bayramı, Bahar Bayramı, Yörük
Bayramı, Babu Marta, Kürklü Marta, İlkyaz Yortusu, Mereke, Meyram, Mevris Yengi Kün, Nartukan, Nartavan,…”
17. Arap Alevileri = Nusayriler(5):
Hatay, Adana, Mersin çevresinde yaşayan ve tahminen 500 bin civarında oldukları kabul edilen
Nusayriler Nevruzu bilmektedirler. Bir kısmı 21 Mart’ta kutlarken bir kısmı 1 Nisan’da kutlamaktadır.
Bu güne kutsallık atfetmezler ve özel gün olarak algılarlar. Kimileri zalim hükümdar Dahhak
mitolojisine benzer bir anlatımla: Bu günü anlamlandırırlar. Bu mitolojinin Ortadoğu bölgesinde
yaşayan toplumların bazıları tarafından dillendirilmesi kültürler arası etkileşimin ürünü olsa gerek.
Nusayriler Nevruzu 1 gün içinde kutlarlar. Davet edilen dini önderle (şeyh) birlikte namaz kılınır.
Kutsal kabul ettikleri Kitabu’l Mecmu’a’dan sureler (toplam 16 sure ) okurlar. Şeyh oradakilerden hiç
birinin bilmediği duaları sessizce okur. Bu nedenle bu namaza şeyhin getirilmesi şarttır. Erkekler
“Hırisi” adı verilen dövülmüş buğday ve etten oluşan bir çeşit aşure yaparlar.
Nusayrilik H. 260/m. 873 Samarra’da ölen Muhammet b. Nusayr-en-Nemiri tarafından
kurulduğu kabul edilen batini bir fırkadır. İnanç esasları 957 yılında Halep’te ölen  “Şeyh Yaprak”
adıyla anılan  Hamdan el-Nasibi tarafından düzene konmuştur. Kitabu’l Mecmu’u düzenleyen bu
şahsiyettir. Ali b. Ebu Talib’in  sözleri ve emirlerinin, Nusayriler’in inanç esaslarını içerdiği kabul
edilmektedir.
18. Yezidiler: Yezidiler (Ezidi) dini lideri olan Muaviye bin İsmail el Yezidi ye
göre: Diyarbakır, Siirt, Mardin, Şanlıurfa gibi kentlerde ve kırsal alanlarında yaşayan
“Yezidiler Ahura Mazda halkından, Asurluların soyundan gelirler ve Kürt değillerdir. Yezidiler
Nevruzu yeni yıl bayramı olarak kutlarlar ve Zerdüşt’ün bu gün doğduğunu kabul ederler.” Şanlıurfa –
Viranşehir de kırsal kesimde yaşayan Yezidiler üzerinde yapılan bazı lisans tezlerinde bu cemaatin
yeni yılın başlangıcını bayram olarak  “serisal-ida sersale” adıyla Nisan’ın ilk Çarşambasında
kutladıklarından söz edilmektedir. Bir başka araştırmada ise Yezidilerin 14 Nisan’da gece ile gündüzü
eşit kabul ettikleri ve bayramı bu tarihte kutladıkları açıklanmaktadır. Zamanla bu bayramı
çevrelerindeki diğer toplumların etkisi ile Nevruz olarak 21 Mart’ta kutladıklarına dair açıklamalar da
vardır. Bu günde davul-zurna çalınır, kırlara çıkılır, çocuklar ev ev dolaşıp hediyeler alır, kurban kesilir.
19. Türkler’de Nevruz:
Çin kaynaklarına göre Türkler milattan yüzlerce yıl önce 21 Mart’ ta hazır yemekleriyle bahar
şenlikleri için kıra çıkar ve  bunlardan bazılarını bugün de gördüğümüz bazı adet ve gelenekleri
yaşarlardı. Kaynaklar Türklerde yılbaşı gününün baharın başlangıcında olduğunu işaret etmektedir.
İlkbaharın başlangıcı Mart ayıdır. 12 hayvanlı Türk Takvimi’nde yılbaşı 21 Mart Nevroz günüdür ve
Türkler bugüne “yengi gün” demektedirler.
İslâmî dönemle ilgili kaynaklara baktığımız zaman, Nevroz Bayramı’nın ilk izlerini genellikle XI.
Yüzyıl metinlerinde görüyoruz. Nevroz’ u İran geleneğine bağlayan Firdevsî’ nin Şahnâmesi de dahil
olmak üzere (ki Firdevsî ancak 940- 1020 tarihleri arasında yaşamış ve bu eserinde 1004 tarihinde
tamamlamıştır). Bu tarihten önceki dönemlere ait İran metinlerinde Nevroz’a rastlanılmaması bizde
bu bayramın ilk kez Türkler arasında ortaya çıktığı kanaatini güçlendirmektedir.El Biruni XI. Yüzyılda yetişmiş ünlü bir matematik bilginidir. Birûnî de eserlerinde Nevroz’ dan
söz etmiş ve bunun Türk’ler de dahil tüm Ön Asya ve Orta Asya toplulukları arasında canlı bir şekilde
yaşadığı üzerinde durmuştur. Yine aynı yüzyılın Fars asıllı devlet adamlarından Nizamü’l Mülk de
Siyasetnamesi’nde Nevroz üzerinde durmuş ve Nevroz’ un yılbaşı olduğunu belirtmiştir. Fars asıllı bir
devlet adamının Nevroz’ dan Türklerin bayramı olarak bahsetmesi özellikle anlamlıdır.  Kaşgarlı
Mahmut, Divan-ı Lügat-it Türk adlı eserinde Türk toplumlarında Nevroz’ un yılın başlangıcı olduğunu
belirtmiştir.
“… Yüce Göktanrı’nın ilk defa gürlediği, yağız yer, altmış türlü çiçeklerle ilk defa bezendiği, altmış türlü hayvan sürülerinin ilk defa kişnediği
ve melediği zaman sen (Türk’ün Atası) yaradıldın!…”
Bu sözler Türk’ün yaratılış felsefesinin, inancının, hayat tarzının ifadesidir. Bütün bayramların
dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve
tabiattan doğduğundan bahsetmiştik. İşte millî bir bayram olan Nevruz da Müslüman olan ya da
olmayan çeşitli Türk toplulukları arasında kamların dua ettikleri asırlar öncesinden günümüze kadar
farklı farklı şekillerde, ama aynı ruhla hâlâ kutlanmakta. Bu bayram İslâmiyet’i kabul etmiş olan ilk
Müslüman konar göçer Türk topluluklarında; sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi İslâmiyet’le
çatışmayan âdetlerden biri olarak devam ede gelmiştir. Böylece bu ananeler günümüz Türk dünyasına
ortak kültür mirası olarak intikâl etmişlerdir. Gelenekler, tarihini kesinlikle tespit edemediğimiz
dönemlerden kalmadır. Neden, niçin, nasıl gibi sorular sorulmadan atadan oğula kalmıştır. Gelenekler
bu özelliğiyle millet bağını güçlendiren en önemli unsurlardan biridir. Baharın gelişinin kutlandığı
bugün de böyle bir gelenektir
Çin kaynaklarından Kutadgu Bilig’e, Kaşgarlı Mahmud’dan Bîrûnî’ye, Nizâmü’l Mülk’ün
Siyasetnâme’sinden Melikşah’ın takvimine; Akkoyunlu Uzun Hasan Bey’in kanunlarına kadar gelen bir
çizgide Nevruz ile ilgili kayıtlar eldedir. Diğer taraftan Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed,
Safevi Türkmen Devletinin kurucusu Şah İsmail (Hataî), Osmanlılarda Sultan I. Ahmed ve Sultan IV.
Murad gibi hükümdarların, Mustafa Kemal Atatürk’ün; din adamlarımızdan Kazasker Bâki Efendi ve
Şeyhülislam Yahya Efendilerin, şairlerimizden Kuloğlu, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Şükrü Baba,
Hüsnü Baba, Fuzulî, Nef’î, Nedim, Hüseyin Suad ve Namık Kemal gibi şairlerimizin Fatih devri
vezirlerinden Ahmed Paşa’nın; büyük Azeri şairi Şehriyar’ın ve büyük Türkmen şairi Mahdum Kulu’nun
uzun bir tarih boyunca Nevruz bayramının gelişini “Nevruziye” veya “Bahariye” denilen şiirlerle
kutladıklarını da biliyoruz. Ayrıca Nevruz’un Türk musikisinin en eski mürekkep makamlarından biri
olarak da kültürümüzde yedi yüzyıldan fazla bir maziye sahip olduğunu da biliyoruz. Bu makam ilk
defa Urmiyeli Safıyûddîn Abdulmü’mîn Urmevî (1224-1294) tarafından kullanılmıştır. Bu şekilde
elimizde yirminin üzerinde makam bulunmaktadır.
.
Günümüzde Uygurlar arasında Nevruz şöleni ile ilgili faaliyetler şu şekilde cereyan eder: Nevruz
başlamadan önce insanlar, yeni yılın şerefine sevinç duygusunu ifade eden çeşitli şiirler, şarkılar
(Nevruzname) yazıp hazırlarlar. Nevruz günü insanlar bayramlık elbiselerini giyerek tüm evleri, kutsal
yerleri, mesire yerlerini, alış veriş merkezleri vb yerleri ziyaret ederler. Bu arada meydanlarda şiir
atışmaları, millî oyunlar oynanır. Şarkılar söylenir, danslar edilir, güreşler tutulur. Kısaca herkes
kendine has becerisini ortaya koyar. Bu faaliyetlere büyük küçük herkes katılır. Ayrıca bu günde herkes gücü yettiği kadar birbirine çeşitli hediyeler verir. O gün büyük bir coşkuyla kutlanır. Diğer
taraftan bu günde okunan “Nevruznameler”de gençleri ilim öğrenmeye teşvik, ahlaklı ve erdemli
olmak gibi çeşitli temalar işlenir. Rumçi-Kaşgar Uygurları “sırın” adını verdikleri kuşbaşı kavurmalı ve
acılı biber-domates soslu yemek yerler ki, Anadolu Türkmen köyleri ile aynılık arz etmektedir. Bir nevi
mantı olan “sade hamur”dan yapılan bir Türk yemek çeşidi olan “kaypak” yendiği gibi bu yemeklerin
de Anadolu’nun bir çok bölgesinde pişirildiği görülmektedir.
20. Nevruz Bayramı’nın Ülkemiz’deki Geleneksel Uygulamalarından Bazı Örnekler:
Mersin-Silifke Bölgesi’ndeki Toros Yörük ve Türkmenlerinde  “Mart İpliği” adı ile bilinen
Nevrozda ulu ağaçlara bez bağlanır. Nevroz günü yaylalara çıkılır. Yayla evlerinde bulunanlar gelen
misafirleri evlerinde ağırlarlar. Gelen gurup silah atarak gelişlerini bildirirken yayladakilerin başkanı
buna bir el silah atarak cevap verir. Daha sonra karşılıklı silahlar atılır ve birbirlerine “Nevrozun Kutlu,
dölünüz hayırlı ve bereketli olsun”  temennisinde bulunurlar. O yıl 20 kuzu veya oğlağı olan sürü
sahibi bir kurban keser ve orada pişirilerek yenir.
Tahtacı Türkmenlerinde Nevroz  “Sultan Nevroz” adı ile anılır, eski takvimlerde (Hicri) Mart
ayını 9’unda kutlanarak yaylaya çıkılır. Bununla ilgili olarak halk arasında “Mart dokuzundan sonra
dağlar misafir alır” deyişi söylenir. Bugün herkes yeni elbiselerini giyip, süslenerek mezarlıkları ziyaret
ederler.
Gaziantep ve çevresinde 22 Mart gününe Sultan Navroz adı verilmektedir. Halk arasındaki
inanca göre Sultan Navroz güzel bir kızdır ve 21 Mart’ı 22 Mart’a bağlayan gece batıdan doğuya doğru
göç eder, bir başka inanca göre ise, kuş kılığında uçan bir derviştir. Nevruz gecesi Sultan Navruz’ un
dileklerinin gerçekleşeceğine inanılır.
Malatya’nın Arguvan İlçesinin Alevi köylerinde halk Nevruz’ u  “Kış Bitti Bayramı”  olarak
kutlarlar.
Ağrı ve çevresinde o gece gençler bir dilek tutarak kapıları dinleyip, içerdeki konuşmaları
yorumlayarak niyetlerinin tutup tutmayacağını anlamaya çalışırlar.
Bir başka uygulama, bekar bir delikanlı o akşam “tuzlu gıllık” denilen, tuzlu hamurdan yapılmış
bir çöreğin yarısını yer ve su içmeden yatar. İnanışa göre, rüyasında kendisine su veren kızla
evlenecektir. Ertesi gün çöreğin diğer yarısını evin damına veya bacasına bırakır. Gelen bir karga
çöreği kapıp hangi evin damında yerse o evin kızıyla evleneceğine, karga hiçbir evin damına
konmayıp, uzaklaşırsa uzaklardan biriyle evleneceğine inanılır.
Kars civarında akşam evde toplanan genç kızlar ve erkekler, küçük bir çocuğu su almaya
gönderirler. Çocuk hiç konuşmadan ve arkasına bakmadan bir kova su getirir. Kovanın içine orada bulunanları temsilen renkli iplik ve iğneler atılır. Birbiriyle birleşen iğne ve ipliklerin sahiplerinin
birbiriyle evleneceklerine inanılır.
Tunceli çevresinde, bugün erkekler alınlarına kara sürerek su kaynaklarına giderler. Bu karaları
orada temizleyerek dua ve niyazda bulunurlar. Bunun yanında kötülük ve sıkıntılardan kurtulma dileği
taşıyan, farklı uygulamalara da rastlanmaktadır.
Iğdır ve çevresinde 19 Mart’ı 20 Mart’a bağlayan gece kız ve erkekler Tanrı’dan bir dilek
dileyerek akarsuda yıkanırlar ve en az üç defa suya dalıp çıkarlar. Sabah erken kalkılarak taze su içilir,
hayvanlara da taze su verilir. Halk yeni elbiseler giyer ve bayram namazından sonra kaynamış
yumurta tokuştururlar. Evinden yeni cenaze çıkanlar dahi bayrama katılmak zorundadır. O gün yas
tutmak günah sayılır.
Giresun’da  “Mart Bozumu”  adıyla 14 Mart’ ta kutlanan Nevruz’ da o  gün sabah erkenden
kalkılarak çevredeki akarsulardan su getirilip, hayvanların üzerine serpilir.
Edirne’de 22 Mart günü Sultan Nevroz eğlencelerinde eski hasırlar yakılıp “Mart içeri pire
dışarı” diyerek üzerinden atlanır.
Kırklareli’nde “Mart Dokuzu ” adıyla kutlanmakta olup, o gün halk boyalı yumurtalar, börekler,
lokma gibi yiyeceklerle kırlara giderek bu yiyecekleri yerler ve eğlenirler.
İzmir Urla’da Nevroz, “Mart Dokuzu Şenlikleri ” , Tire’ de “Sultan Nevruz Bayramı” , Uşak’ta
ise, “Yıl Yenilendi” gibi adlar kullanılmaktadır.
Ülkemize ilişkin geleneksel Nevruz uygulamaları sayılan bu örneklerle sınırlamak Anadolu’daki
Nevruz kutlamalarının alanını daraltmak ve sınırlamak anlamına gelir. Verdiğimiz örnekler eski ve yeni
uygulamaların sadece küçük bir bölümünü oluşturmaktadır.
Bektaşiler arasındaki bir inanışa göre de bugün Hz. Ali ye “velayet” görevinin Peygamber
tarafından bildirildiği gündür. Aynı zamanda Hz. Muhammed’in peygamberliğinin kendisine bildirildiği
gündür. Bu iki anlamlı olayın gerçekleşmesi nedeniyle Nevruz bayram olarak algılanmaktadır. Bir şiir
bunu özlü biçimde açıklar;
“Bugündür Mevlud-ı Şah-ı vilayet
Bugün izhar oldu nur-ı Nübüvvet
Bugüne müminler eyledi hürmet
Nevruz bayramını kutlamak için”(H.Hüsnü Erdikut Baba)
Isparta ve Burdur’da yaptığımız saha çalışmalarında buralarda yaşayan Bektaşi toplulukların
Nevruzu 21 Mart akşamı, Ayin-i Cem yaparak kutladıklarını tespit ettik. Bazı topluluklar bu gün her
zaman yaptıkları Cem törenini yaparken bazıları özel olarak “Nevruz Cemi” yapmaktadırlar. “Nevruz
Cemi”nde kurban ve diğer yiyeceklerin masrafları grup tarafından ortak karşılanmaktadır. Bugün
Nevruz üzerine konuşmalar yapılmakta ve “Nevruziye”ler okunmaktadır.  Nevruzda Ayin-i Cem
yapıldığı geçmişte söylenmiş “Nevruziye”lerden de anlaşılmaktadır. Örneğin;
”Yel esti mi aşka gelir sallanır,
Mart ayında yeşillenir ağaçlar,
Kıpkırmızı donlar giyer allanır,
Hû dost çağırır allanır ağaçlar.
(………………)
PİR SULTAN ABDAL’ım Hatayî Şah’ım,
Adam için ne hak etmiş Allah’ım,
Güz gelince salar yaprağın dalın,
Vakit geldi mi sulanır ağaçlar.”(6)
“Sultan Nevruz günü canlar uyanır,
Hal ehli olanlar nura boyanır,
Muhip olan bu gün ceme dolanır,
Himmeti erince Nevruz Sultanın.”
(……….)
PİR SULTAN’ım eydür , erenler cemde,
Akar çeşmim yaşı her dem bu demde,
Muhabbet ateşi yanar sinemde,
Himmeti erince Nevruz Sultanın.”
Dünden bugüne Nevruz, Bektaşilerce bir bayram olarak kabul edilmiştir. 21 Mart 1886 da
“Sultan Nevruz bizim bayramımızdır.”, “İhvan (canlar) , Nevruzumuz mübarek olsun!” diyen Derviş
İzmirli Fahri Baba; “Bugün Sultan-ı Nevruz-ı Alidir.” Diyerek Nevruz ile Ali ilişkini tek bir mısrada ifade etmektedir. Sultan-ı Nevruz Mart ayının nuru olarak kabul edilir ve bu gece ne dilek tutulursa kabul
edildiğine inanılır. Şükrü Metin Baba şöyle der:
” Akşamlar aşkolsun bayram gecesi,
Bu ayın nurudur Sultan-ı Nevruz,
Fazl-ı şahım budur dilek gecesi,
Ne mübarek gündür Sultan-ı Nevruz….”
Prof.Dr. Mehmet Eröz gözlemlerine dayanarak Alevi- Bektaşilerin Hıdırellez (6 Mayıs) ve
Nevruzu kutladıklarını belirtir. Ona göre bazı Aleviler bu günü Hz.Ali nin doğum günü olarak kutlarken
Silifke Tahtacıları Hz.Hüseyin’in doğum günü kabul ederler. Arguvan (Malatya) Alevileri Nevruz da
“Kış bitti bayramı” yaparlar; ateş yakılır, yemekler yenir , şenlik yapılır.
Bazı Tahtacı Türkmen gruplarının 22-23 Martta yaylaya çıktıkları , mezarları ziyaret ettikleri,
ölülerin bu gün yiyip içtikleri gün olarak kabul ettikleri bildirilmektedir.(İzmir Naldöken Tahtacıları;
Türkiye Genelinde Nevruz Kutlamaları Türkiye’de bugün Nevruz un yaygın olarak kutlanmadığı,
bayram olarak resmileşmediği bilinmektedir. Ancak birçok yöremizde Nevruz eskiden beri bilinir ve
kutlanır. Şimdi bunlardan örnekler vereceğiz:
Azeri kökenli yurttaşlarımızın yoğun olduğu Iğdır ve Kars yöresinde Nevruz kutlanmaktadır.Yazılı
kaynaklar bu yörelerde Nevruz’un algılanış ve kutlanmasının Azerbaycandan farklı olmadığını
göstermektedir. Örneğin  “kosa kosa” oyunu bu benzerliklerden biridir. Oyunun içeriğinde bazı
farklılıklar da olsa vermek istediği mesaj ve hatta okunan maniler benzerdir.
Bayramdan bir hafta önceki Salı ve Perşembe günleri kabir ziyaretleri yapılır. Nevruzda ateşler
yakılır en az üç defa üstünden atlanır. Ateşten atlamakla bütün ağrı ve hastalıkların şifa bulacağı kabul
edilir.
”Ağırlığım-uğurluğum odlara
Baharda menle hoppanmayan yodlara
Ağırlığım od olsun
Yaddan yanan yad olsun….”
Elazığ yöresinde bu gün yakın geçmişte “Mart Dokuzu”, “Sultan Nevruz” olarak kırlara çıkarak , “
sinsin” ve “güreş” gibi sporlar yapıldığı ve oyunlar oynandığı belirlenmiştir. Aynı şekilde Amasya da
“Mart Dokuzu”nda belli yerlere (Kırlar dağı , Pirler Parkı , Kurtboğan ve Şirvanlılar Türbesi) topluca
gidildiği, türbe ziyaretlerinin yapıldığı , niyetlerin tutulduğu ve yemeklerin yenildiği bilinmektedir.
Eğlencelerde maniler söylenmektedir. Manileri, şiirleri aynı zamanda tarihsel birer belge olarak kabul
edebiliriz.
”Amasya’nın samanıGelir dağların dumanı
Mart dokuzu bayramı
İç ağam afiyet olsun
İçmezsen uğurlar olsun….”
Yakın zamanda Tokat /Almus yöresinde Çevreli köyünde  “Dua tepe”de Nevruz törenlerinin
yapıldığı aktarılmaktadır.Nevruzun Edirnede Kırklalelinde, Tire de, İzmir/Urfa da ve daha bir çok yerde
“Sultan Nevruz” ya da  ” Mart Dokuzu” olarak kutlandığına dair bilgiler vardır.
Iğdır merkezde Nevruz 21 Mart’tan bir önceki Salı günü kutlamaya başlanır.(Yörede bu güne
“yedi levin” denilir, Azeriler ise , “Çerşembe” derler) Levin çerez anlamındadır. Bayram günü herkes
gücü yettiği kadar yedi çeşit çerez alır, bayram ziyaretine gidilen eş dosta verilir. Buna ” pay çıkmak”
denir. Kırmızı renk versin diye soğan kabuğu ile yumurta kaynatılır ve tokuşturulur. Gece tanıdıkların
evleri gizlice dinlenir. Tuttukları dileklere göre konuşmaları yorumlarlar. “Baca baca”  adı verilen
ateşler yakılır, üstünden atlanır. Gençler kese yada mendil alarak “Kapı vurma”ya çıkarlar. Seçtikleri
evin önüne mendil/kese bırakır ve kapıyı vurduktan sonra saklanırlar. Ev sahibi keseyi çerez, şeker ve
meyve ile doldurur ve kapının önüne bırakır. Oda saklanarak mendili kimin bıraktığını anlamaya
çalışır. Nevruz bayramı Iğdır’da diğer bayramlardan daha fazla önemsenir. Iğdırlılar başka illerde
kutlanmadığını duyduklarında nedenini anlayamazlar ve yadırgarlar.
Kars’ın Digor ilçesinde nevruz geleneksel olarak uzun yıllardan beri bilinmekte ve
kutlanmaktaydı. Hazırlık ve kutlamalar üç gün sürerdi. Burada yaşayan ve “muhacir” olarak ifade
edilen Azeri Türkler, Ahıska Türkleri, “yerli” olarak adlandırılan Türkler ve daha sonra yöreye yerleşen
Kürtler bir arada nevruzu kutlarlardı. Ateşler yakılır, mezarlıkları ziyaret edilirdi. Ancak bölgede
yoğunlaşan ideolojik olaylar önce bu grupları birbirinden uzaklaştırdı. Her grup kendi içinde
kutlamaya başladı. Şimdilerde ise her aile, kendi avlusunda sade bir şekilde kutlamaktadır.
Tunceli Pülümür ilçesinde yaşayan Zaza Alevileri nevruzu geleneksel olarak kutlamaktaydılar.
Nevruza hem Hz. Ali’nin doğum günü hem de Kürtlere özgü bir bayram anlamını yüklemekteydiler.
Ancak son yıllardaki gerginlikler nedeniyle halk arasında kutlamalar azalmaktadır. Devlet il ve ilçe
merkezinde kutlamaları desteklemektedir.
Sivas’ın Gürün ilçesinde yaşayan Sünniler ve Aleviler nevruzu kutlamaktaydılar. Gündüz kırlara
çıkılır, akşam ateş yakılıp halaylar çekilirdi. Ancak 1989’dan sonra kutlamalar yapılamaz hale geldi.
Son yıllarda devlet teşvik etmektedir. Mersin bölgesinde Toroslar’da yaşayan gruplardan Konya
Ereğli’sine göç etmiş olan  “Horzum” ya da  “Harzin”  Yörükleri, 21 Martı  “Sultan Nevruz bayramı”
olarak kutlamaktaydılar. Daha yakın zamana kadar (10-12 yıl önce) Yörükler bu gün koyunlarını
yaylaya çıkarırlardı. Hıdrellezde (6 Mayıs) ise kendileri yaylaya çıkarlardı. Nevruz günü, çocuklar
dağlara gider ve “nevruz çiçeği” toplarlardı. Bu çiçekler evlerde belli yerlere konurdu. Erkekler dağda
ateş yakar eğlenirlerdi. Nevruzda ilk defa koyunlar yaylaya çıktığı için çobanlara hediyeler verilirdi. Ancak son yıllarda köyden kente göç olgusu, geçim sıkıntısı, Yörüklerin kent hayatına yönelmeleri
nevruz geleneklerini “mazide kalan hoş bir seda” haline getirdi.
Tunceli söylencelerine göre Nevruz: Dersim bölgesinde Alevi inancı gereği Nevruz kutlamalar,
“Ali Günü” veya 9 Mart olarak baharın gelişi diye kutlamalar yapılır. Dersim bölgesi bu günü Nevruz
olarak adlandırmaz. Bu isim son yıllarda Tunceli yöresinde anılmaya başlanmıştır. Bunun nedeni
politik olması gerekliği kanısındayım. Diğer bir inançları olarak; Nuh peygamberin gemisinin bu
bölgede 21 Mart ta geçtiğine inanılarak kutlama yapılır. Tunceli-Pülümür ile Erzincan-Çayırlı
arasındaki “Bağır Dağı’na” Nuh’un gemisinin dokunduğuna inanılır. Bu nedenle “Bağır Dağı üzerine
yemin ederim ki doğru konuşuyorum” diye yemin edilir.
Erzincan-Tercan’daki bir söylenceye göre; Nevruz; Şah İsmail’in Erzincan’a gelişinde  kurduğu
otağ yerinde yapılan törenlerdir.  “Öbek/Höbek” dağında ve doruğunda dümdüz kocaman bir taş
vardır. Şah İsmail burada yemek yemiş, bütün Seyitlere; “Şah lokması” dağıtmıştır. Bu olaydan sonra,
“Şah Honçası” denen bu dairesel “taş kütlesi” kutsal kabul edilir. Nevruz günü bu taş üzerinde yemek
yenir. Bu yerde Cem törenleri düzenlenir, semahlar yapılır. Dede, dargınları barıştırır, helallıklar alınır.
Kahramanmaraş/Pazarcık/Narlı bucağı. Nevruz yaylası:Sivas/Yıldızeli/Merkez bucağı.)
Bu saptamalarımızdan çıkardığımız sonuç şudur;
a. Ülkemizin birçok yöresinde dünden bu güne Nevruz bilinmekte ve kutlanmaktadır. Bunun
yanında hiç bilinmeyen ve kutlanmayan yöreler de vardır.
b. Nevruzun ülke düzeyinde resmi bir bayram olarak ilan edilmemesi bu kültür kodunun
unutulmasını hızlandırmıştır.
c. Kültüre mal olmuş bir etkinliğin son dönemlerde siyasal içerikle doldurulmak istenmesi, birlik,
sevgi, bolluk ve bereket sembolü olan nevruzun bir tabu haline gelmesine yol açmıştır. Bu da
zaman içinde bilinen yörelerde de unutulmasına yol açar ki, halka ait olan bir kültür motifinin
yok olması kimseye yarar sağlamaz
Oysa halkımız nevruza karşı çok duyarlıdır, saygılıdır. “nevruz” adını karlar eridiği zaman ortaya çıkan
çok zarif bir çiçeğe vermekle ve bunu türkülerde dillendirmekle tabiat olayı nevruz ile tabiatın güzel
görünümlü çiçeğini bütünleştirmiştir. Bu da halkımızın estetik duygusunun yüksekliğini gösterir.
Türkünün konumuzla ilgili bölümü şöyledir:
”Nevruz der ki, ben nazlıyım,
Sarp kayalarda gizliyim,Mavi donlu, gök yüzlüyüm,
Benden ala çiçek var mı?…”
Nevruz çiçeğinin bu zarif ve güzel görünümünden dolayı Anadolu da kız çocuklarına Nevruz,
Navruz adları konulmuştur. Yine Nevruz bir çok köye, yaylaya isim olmuştur.(Örneğin Nevruz
Köyü:Sivas/Yıldızeli/Direkli bucağı. Nevruzlu:
Musikimizde yer alan ve yedi yüzyıllık bir mazisi olan  “Nevruz Makamı” Nevruzun sanat alanına
taşımanın örneklerinden biridir.(ilk defa Urmiyeli Safiyuddin Abdulmü’min Urmevi(1224-1294)
tarafından kullanılan bu makam tiz durakta yani Acem(fa) perdesinde kalan Acem-Aşiran makamına
verilen  addır.) Sultan II. Murat’ın (1421-1451) yaptırdığı çok sayıda Nevruz makamı vardır. NevruzBuselik, Nevruz-Uşşak, Nevruz-Neva, Nevruz-İsfahan vb.
Bütün bunlar Anadolu topraklarında binlerce yıldan beri Nevruzun bilindiğini, baharı, yaşama
sevincini, bereketi temsil ettiğini ve halkın Nevruza sahip çıktığını göstermektedir. Son dönemlerde
kırsal alanlardan kentlere doğru yaşanan göç, geçim kaygısı ve ideolojik yaklaşımlar kültürel
değerlerimizin bir çoğunu yaşanmasını engellemiştir. Nevruz da bu  değişmelerden nasibine düşeni
almaktadır. Umarım toplumumuzda kültürün bu güzel yönlerine sahip çıkma bilinci gittikçe güçlenir.
21. Kürt Menkıbelerine Göre Nevruz:
Demirci Kawa zalim hükümdar Dahhak tarafından ezilen Kürt halkını ayaklandırarak, hükümdarı
iktidardan uzaklaştırıyor ve halkı özgürlüğüne kavuşturur. Kazanılan bu zaferi ve özgürlüğü kutlamak
için de dağda kocaman bir ateş yakarak, ateşin etrafında şenlikler düzenlerler, şölenler verirler,
Demirci Kawa’nın yaktığı bu özgürlük ateşi 21 Mart’a rastladığı için, Kürt halkınca bugün Newroz
Bayramı olarak asırlardır kutlana gelmiştir.
22. Nevruz Renkleri = Yeşil-Sarı- Kırmızı:
a. Göktürkler’de Yeşil-Sarı-Kırmızı Renkler:
1935’de, Altay’larda; VII-XI. Asırlarda yaşamış Türk beylerinin mezarlarında yapılan kazılarda;
yeşil, sarı, kırmızı ipekli elbise giydirilmiş cesetlerin bulunması, bu üç rengin Türklerde millî
olduğu kadar dini değeri de haiz bulunduğunu göstermektedir.
b. Selçuklularda Yeşil- Sarı- Kırmızı Renkler:
Abdulcelil El Kazvini diyor ki: “Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun bayrağı de yeşil-sarı-kırmızı idi.”
1110-1189 yıllarında yaşayan İranlı büyük alim Abdülcelil el Kazvini (Hicri 556-560) (Miladi 1161-1165)
yıllarında yazdığı Kitab’un Nakz adlı eserinin konu ile ilgili 608. sayfasında söyle diyor ki:“Selçukluların melikleri ve sultanları eğer yüz bin asker toplarlarsa, siyah Sancak askerlerde
bulunmazdı; yeşil, sarı ve kırmızı Sancak bulundururlardı.”
b. Osmanlılarda Yeşil-Sarı-Kırmızı Renkler;
Osmanlı İmparatorluğu ordularında da Sancaklar, Bayraklar ve Tuğlar Yeşil-Sarı-Kırmızı renkleri
taşımışlardır.
d. Alevilerde renkler kutsaldır. Gökkuşağı, Ebekuşağı Fatma ananın kuşağıyla özdeşleştirilmiş.
Gökkuşağı’ndaki 7 renk, diğer yandan 7 sayısı kutsal kabul edilmiştir. Mavi renk; Gökyüzünü, denizi ve
Gök-Tanrıyı simgeler. Yeşil renk; Bereketi,bolluğu, Doğa ve çevre ile ; İslamiyet’i betimler. Kırmızı
renk; Cesurluğu, kahramanlığı, yiğitliği, cengaverliği, kan ve soyu, reform, devrimi anlatır. Siyah renk;
savaş, beyaz renk; barış demektir. Sarı renk; Gençliği, kadını, Seyyide’yi sembolize ettiği gibi, buğday
başağını, üremeyi ve doğurganlığı da simgeler. Kırmızı ve Sarı renk beraber; ateşi,  alevi simgeler.
Zamanla sarı olan hilal ve yıldız beyaz renge dönüşmüştür. Azerbaycan bayrağındaki, yeşil – kırmızı –
mavi renkleri de ulusal nevruz renkleridir.
e. Malatya-Arapgir-Onar Köyü’nde düğün 3 gün sürer ve düğün evinin damındaki bayrak
sopasının başına ve bayraktar (yiğitbaşı)’daki bayrak sopasının ucuna elma takılır ve altına da al-yeşilsarı renkleri ihtiva eden kurdele, kalın iplik veya püskül takılır. Bu üç renk töreyi, elma da mutluluğu
ifade eder. Bayram ve düğünde oğlanlar boyunlarına ipekten dokunmuş yeşil-sarı-kırmızı renkli kefiye
atarlar, kızlar ise aynı renklerde eşarpları başlarına bağlarlar ve krep düştü denen bol
çiçekli rengârenk fistan giyerler, bellerine de altından veya gümüşten kemer bağlarlardı. Zenginlerin;
gelinleri sarı, yeşil, açık ve çividi mavi renkte kadife elbise giyerler bellerine gümüş kemer bağlarlar,
boyunlarına da durumuna göre kulplu alın cumhuriyet ve Reşat lirası ortasında beşi bir yerde gremse
(bir altın türü) bağlayıp takardı. Kadınlar da, koyu yeşil, koyu kırmızı, lacivert, siyah kadife giyerler,
bellerine de üç adet sahan ve tas büyüklüğünde gümüş işlemesi olan kemer takarlar. İpek ve kadife
kumaşlar Şam ve Halep’ten gelmeydi. Orta halli aile kadınları çiçekli basma fistan giyerler… Elma
mutluluğu, uğuru, yarınları, geleceği simgeler, aşağıda Şah İsmail Hatayi’nin Ahmet Toraman’dan
derlediğimiz”kızıl alma” deyişi, köyde “cem” törenlerinde Peyik söylemektedir.
“Elma senin donun kırmızı giyer,
Kıymet bilmeyen kabuğun soyar,
Etin Fadime Ana, kabuğun Kanber,
Şah’ıma tecüman gelen Elmalar.”
(……)
23. İran’da Nevruz:
İranlılarda Nevroz’ un ortaya çıkışıyla ilgili rivayetler zamanla İslâmî bir nitelik kazanmıştır. Bu
rivayetlerden birisi efsanevi Acem hükümdarlarından Cemşid’ in Azerbaycan’a geldiği gün ile ilgilidir. Diğer bir İran rivayeti de ateşin Cemşit tarafından keşfiyle ilgilidir. Buna göre Cemşid “Mazendaran”
ormanlarında tavşan avına çıktığı zaman bir zehirli yılan görerek okunu ona atmıştır. Ok yılanın
bulunduğu kayalıklara çarparak bir kıvılcım çıkmasına sebep olmuştur ve bu kıvılcımda etraftaki kuru
otları tutuşturmuştur. Ateşi böylece ilk defa gören İranlılar korku ile ateşe secde etmişler, onu
mukaddes saymışlar, karanlığı yok ettiği inancıyla ateşin devamlı yanık tutulmasına çalışmışlardır.
Bunun için de “ateşgede” denilen tapınaklar yaptırılmıştır. İşte ateşin bulunduğu gün İranlılarda
Nevroz olarak kabul edilmiştir.
Diğer bir görüş de Tanrı’ nın yeryüzünü Nevroz’da yarattığı, Ademi o gün halk eylediği ve
yıldızları burçlarına o gün dağıttığı hususudur. Bu rivayetler daha sonra İslami bir kisveye bürünerek
günümüze kadar devam etmiştir.
İranlılarda tamamen efsanevi bir mahiyet kazanan Nevroz günümüzde de kutlanılmaktadır.
Nevroz geleneği Araplarda yoktur. Çünkü eski Araplar ile Museviler’ de yılbaşı sonbahara
rastlamaktadır. Sasani Devleti’nin Müslüman Araplar tarafından ortadan kaldırılmasından sonra,
Nevroz ananesinin Arap dünyasına girdiği görülür. İranlılarda Nevroz, bazı vergilerin toplanma
dönemi idi. Bu gelenek Araplarda da devam etmiştir.
24. Dersim’de Nevruz:
Nevruz Bayramı Dersim bölgesinde Dede Ocaklarının kurucularının türbesini ziyaretle başlayıp,
dağlarda ve su başlarında kutlanmaktadır. Erzincan Çayırlı’da Emigânlı obası; daha önce de
belirttiğimiz gibi Nuh Peygamberin gemisinin dokunduğuna inandıkları Bağır Dağı’nda Nevruz
Bayramını kutlayarak, Cemler yürütürler, semahlar dönerler ve şölenler verirler; bugün için gün boyu
tören ve şölenler sürüp gider. Baki Öz’ün anlatımına göre; Şavalanlı Aşireti mensupları ise; Esence
(Keşiş) dağındaki Aygır Gölü çevresine çıkarak yeni günü kutlamaktadırlar.
Erzincan ve Erzurum sınır yörelerinde ki oymak ve obalar; Kop Dağları ile Zeycan Ana türbesi
çevresinde Nevruz kutlamaları yaparlar. Bahtiyar Aşireti, Dalören Köyü’nün güneyindeki  “Sultan
Seyyid”in türbesinin bulunduğu ziyaret tepesinin yamaçlarında bayramı kutlamaktadırlar.
Eskiden Munzur Gözeleri ve Munzur Gölü çevresinde de Nevruz kutlamaları, şölenleri ve cem
törenleri olurmuş; Munzur Baba aşkına. 7-8 Asırlık Meşe ve Ceviz ağaçlarının altında toplu eğlence
şenlikleri düzenlenirmiş. Şah İsmail; Munzur gözelerine gelip suyundan iç
Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail
0Shares

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

%d blogcu bunu beğendi: