İsimler ve İtibarlar: Yaşarken Gelen Onur, Bedeli ve Konyaspor Örneği
Ülkemizde okullara, spor tesislerine, komplekslere isim verme geleneği, bir vefa borcu, şükran ifadesi ve tarihi sürekliliğin nişanesi olarak kabul edilir. Genellikle, devlete, millete hizmet etmiş, iz bırakmış şahsiyetlerin adları yaşatılır. Ancak bu onurlandırma sürecinde, özellikle hayattayken ve görevdeyken devlet büyüklerinin isminin kamu tesislerine verilmesi, zaman zaman etik tartışmalara yol açmaktadır.
Konuya, eski Başbakan ve Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun bilinen etik duruşundan yola çıkarak bakmak, bize bir ölçüt sunuyor. Davutoğlu’nun, yaşadığı sürece ve kendi şahsi parasıyla yaptırmadığı hiçbir yere isminin verilmemesi yönündeki net talebi, meselenin temelindeki etik sorgulamayı da beraberinde getiriyor: Devlet imkanlarıyla yapılan bir esere, onu yapan değil, o dönemde makamda bulunan kişinin isminin verilmesi ne kadar doğrudur?
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne bakıldığında, tesis ve kurumlara isim verilmesi pratiği, ya vefat etmiş ve hizmetleri tartışmasız şahsiyetlerle (Atatürk gibi) ya da o kurumu/tesisi büyük ölçüde kendi mal varlığıyla inşa ettirmiş hayırseverlerin isimleriyle gerçekleşmiştir.
Ancak, özellikle son dönemde, sadece makamının sağladığı yetki ve imkanlarla (yani kamu bütçesiyle) yapılan, başta yerel yönetimler olmak üzere çeşitli tesis ve komplekslere, yaşayan Bakan, Başbakan veya Cumhurbaşkanlarının isimlerinin verildiği örneklere daha sık rastlanmaktadır.
Bu pratiğin en güncel ve somut örneklerinden biri, memleketi olan Konya’da karşımıza çıktı. Konyaspor’un yeni tesislerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olduğu dönemde temelini attığı ve kamu bütçesiyle yapılan tesise “Murat Kurum” isminin verilmesi.
Sayın Kurum’un tesisin yapımına büyük destek verdiği ve bu tesisin şehre kazandırılmasında emeği olduğu yadsınamaz. Ancak bu tesis, belediye imkanlarıyla ve devletin resmi bütçesiyle yapılmıştır. Bu durumda, tesisin adının, katkısı ne olursa olsun, görevde bulunan bir bakandan ziyade, Konyaspor camiasına büyük hizmetler etmiş merhum bir sporcu veya kulüp efsanesine (Örneğin; merhum Ahmet Çalık gibi) verilmesi daha yüksek bir vefa örneği olmaz mıydı?
Bir kurum, tüm vatandaşların vergileriyle yapılıyorsa, oraya verilen isim, o makamı elinde bulunduranın değil, milletin ortak iradesini ve tarihi değerlerini temsil etmelidir. Makam sahibi kişinin isminin yaşarken verilmesi, devletin malının bir nevi şahsi bir onurlandırmaya dönüşmesine yol açabilir. Bu da kamu hizmeti algısını zedeleyebilir.
Prof. Dr. Davutoğlu’nun “Kendi şahsi parasıyla yaptırmadığı yere isminin verilmemesi” talebi, bu noktada bir etik sınır çizmektedir. Bu yaklaşım, siyasetçinin, kamu hizmetini bir lütuf veya kişisel başarı alanı olarak değil, bir görev olarak gördüğünü gösterir. Görevini yapmanın karşılığı, görevin doğal sonucudur, kişisel unvan değil.
İsim vermek, bir saygı ve anma eylemidir. Bu onurlandırmanın, kişinin görevi bıraktıktan veya vefat ettikten sonra, hizmetlerinin büyüklüğü kanıtlandığında, tarihin süzgecinden geçmiş bir kararla yapılması, etik olarak daha doğrudur. Aksi takdirde, bugün verilen isimler, yarın değişebilecek siyasi konjonktürün bir göstergesine dönüşür.
Unutmamak gerekir ki, bir devlet büyüğünün kalıcı mirası, isminin bir duvara yazılmasıyla değil, bıraktığı eserin kalitesi ve ülkeye katkısıyla ölçülür. Bu konuda Davutoğlu’nun sergilediği duruş, tüm siyasetçilerimiz için yeni bir etik referans noktası olmalı. Aksi takdirde, kamusal eserlerimiz, bir hizmet anıtı olmaktan çok, o günün iktidar fotoğrafı olarak kalma riskini taşır. Biraz mizahla söylemek gerekirse: Devletin parasıyla yapılan işin, tek kuruş katkısı olmayan adama tahsis edilmesi, biraz “bedavadan şöhret” kokuyor.

