Emeklinin Acı Tablosu: Gurbetten Sılaya Değil, Toruna Harçlıktan Çocuğa Muhtaçlığa…
Türkiye’de toplumsal hafızamızda yer eden, “emekli” denildiğinde akla gelen ilk imaj hızla değişti ve bu değişim hepimizi derinden yaralıyor. Bir zamanlar, emeklilik; yılların yorgunluğunu geride bırakmanın, torunlara harçlık vermenin ve rahat bir nefes almanın sembolüydü. Emekli maaşları, hane halkının temel ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılıyor, hatta sevdiklerine destek olabilecek bir refah payı bırakıyordu.
Ancak bugün, o tablo ne yazık ki tersine döndü ve ülkemiz, yaşlısını kendi çocuklarına muhtaç bırakan acı bir ekonomik çöküşe tanıklık ediyor.
2008 yılından bu yana uygulanan ekonomi politikaları ve özellikle son yıllardaki yüksek enflasyon, emekli maaşlarının alım gücünü bir erozyon gibi sildi süpürdü. Emekli maaşları, resmi rakamların makyajına rağmen, hızla açlık sınırının altına düştü.
Bu dramatik gerilemenin en can yakıcı göstergesi ise, sosyal rollerin tersine dönmesidir.
Önceden, Emekli dede veya nine, bayramlarda ve maaş dönemlerindeki ziyaretlerde torunlarının eline sıkıştırdığı harçlıklarla evin bereketi ve sevgi kaynağıydı.
Şimdi ise Emekliler, temel gıda, fatura ve kirayı ödeyemez duruma gelerek, kendi çocuklarının, hatta torunlarının desteğine muhtaç hale geldi.
Bu durum, sadece maddi bir kayıp değil, aynı zamanda emekli bireyin toplumsal onurunun ve aile içindeki saygın konumunun zedelenmesidir. Yıllarca bu devlete hizmet etmiş bir neslin, hayatlarının sonbaharında çocuklarının sırtına yük olması, vicdanı olan herkesi üzmeli ve vicdanını sızlatmalıdır.
Milyonlarca emeklinin talebi, siyasetçilerin lütfu veya bir sosyal yardım sadakası değildir. Onlar, geçmişte kendi maaşlarıyla kurdukları refah düzenini geri istiyor, insanca yaşayabilecekleri onurlu bir hayat talep ediyorlar.
Devlet yönetiminin görevi, yüksek binaların tepesindeki yöneticilere 30 bin TL’lik seyyanen zamlar planlarken, piramidin tabanında yer alan emeklisini ve yaşlısını unutmak değil, aksine onlara öncelik vermektir. Emekli maaşlarının derhal açlık sınırının üzerine çıkarılması ve geçmişteki alım gücü kayıplarının refah payıyla telafi edilmesi, ertelenemez bir vicdan borcudur.
Emeklisine insanca yaşam standardını sağlayamayan bir toplum, geleceğe umutla bakamaz. Bu acı tabloyu tersine çevirmek, sadece ekonomik bir zorunluluk değil, aynı zamanda ahlaki bir görevdir. Emeklimizin yeniden torununa harçlık verebildiği günlere dönmek, hepimizin ortak sorumluluğudur.
Eğer ki varsa vicdanınız, ki olduğunu düşünüyoruz, elinizi koyun ve antipati yanın. Yeni yılda emekli maaşını belirlerken o vicdanınızın sesini dinleyin…

