Vekilliğin “Akıllıcası”: Muhalefetten İktidara Uzanan Konforlu Yol
Ah, şu muhalefet milletvekilliği… Ne çileli bir yol, ne meşakkatli bir görev! İnsanın saçını süpürge etmesi, yedi düvelle mücadele etmesi, mangal gibi yürek taşıması lazım. Düşünsenize, daha dün kurulmuş gencecik bir partiden çıkmışsınız, şehrinizin, hatta belki de tüm bölgenizin tek umudu olmuşsunuz. Omuzlarınızda tonlarca yük!
Seçmen kapınızda, “Derdim var vekilim!” diye. Meclis kürsüsü deseniz, grubunuz küçük olunca size “Buyur, konuş!” diyorlar da diyorlar. Her kanuna, her önergeye bir lafınız olacak, memleketin taşına toprağına dair bir metin hazırlayacaksınız. Gecesi gündüzü olmayan dava arkadaşlarınız var bir de… Onlar ki sizi o koltuğa oturtmak için kendi düzenlerini bozmuşlar, onların da derdi sizin derdiniz.
Meclis’e geleniniz gideniniz eksik olmaz. “Vekilimiz Ankara’da,” deyip soluğu yanınızda alırlar. E, Meclis lokantası ucuz mucuz ama, her gün onlarca boğazı doyurmak da ayrı bir maharet ister, bütçe ister. Hele partiniz Hazine’den üç kuruş yardım almıyorsa… “Vekilim, bir personelin maaşı sende,” der Genel Merkez. İl teşkilatı deseniz, “Vekilim, bir omuz da sen ver,” der. Meclis şoförün, danışmanının maaşını veriyor vermesine de, o haberler nasıl hazırlanacak, sosyal medya nasıl coşacak? Alın size bir masraf kapısı daha! Eğer vekil maaşından başka bir geliriniz de yoksa ya da muhalefet olduğunuz için işleriniz düştü ise… İşte o zaman yandı gülüm keten helva!
Peki ya “akıllı” bir vekil olmak? Şöyle, iktidar partisinin sıcak kollarına kendini atmak? Hele bir de bu transferi, sizi vekil yapmak için çırpınan muhalefetin oylarıyla seçildikten sonra yaparsanız… İşte o zaman hayat size güzel!
Düşünsenize, artık kimseyi eleştirmenize gerek yok. Düne kadar yerden yere vurduğunuz iktidar, şimdi sizin “yeni yuvanız”. E, tabii, dün sövdükleriniz bugün yüzünüze pek bakmaz, Meclis’te size öyle kolay kolay söz de vermezler. Olsun, ne gam! Zaten sizi oraya taşıyan o “vefasız” dava arkadaşlarınız da artık yüzünüze bakmayacağı için, onlardan da bir talep gelmez. “Vekilim, işimiz var,” diye kapınızı aşındırmazlar.
Bu durumda Meclis’e gitmenize bile gerek kalmayabilir! Ne işiniz var Ankara’nın ayazında? Oturun oturduğunuz yerde. Onurmuş, haysiyetmiş… Bırakın bu boş lafları! Siz kesenizi doldurmaya bakın. İki yıl vekillik yaptınız mı, emeklilik garantisi cepte. Asıl mesele, çoluğun çocuğun geleceğini garanti altına almak değil mi canım?
Sizin için ailesiyle, eşiyle dostuyla kötü olan o “saf” yol arkadaşları mı? Ya da “Hakkımızı savunacak,” diye size oy veren hemşehrileriniz mi? Kimin umurunda! Hepsinin canı cehenneme, öyle değil mi ama!
İşte vekilliğin “püf noktası” budur.
Boş verin çile çekmeyi, emek vermeyi. Atın kendinizi iktidarın konforlu limanına, bakın keyfinize! Ne de olsa, gemisini kurtaran kaptan!





