Sözde Değil, Özde Ambargo: İsrail’i Terbiye Etmenin Yolları ve Tarihin Aynası
Türkiye’nin İsrail ile ticareti resmi olarak durdurma kararı almasının yankıları sürerken, kamuoyunda bu yasağın ne denli etkin olduğu ve İsrail’i Gazze’deki soykırım politikalarından vazgeçirmek için yeterli olup olmadığı hararetle tartışılıyor. Kimi kesimler, ticareti kesmenin sembolik bir adımdan öteye geçmediğini, zira “sözde Filistin’e ticaret” adı altında İsrail’e mal akışının katlanarak devam ettiğini iddia ediyor. Bu iddiaların temelinde ise bölgedeki tüm limanların ve ticari geçiş kapılarının İsrail’in kontrolü altında olduğu gerçeği yatıyor. Peki, İsrail’e yönelik “özde” bir ambargo nasıl mümkün olabilir? Tarihteki örnekler bize bu konuda ne gibi dersler sunuyor?
İsrail’e yönelik en etkili baskı mekanizmalarından birinin “açlık ve susuzlukla terbiye etmek” olduğu tezi, gıda ve su güvenliğinin bir devletin bekası için taşıdığı kritik önemi gözler önüne seriyor.
Ticaret Verileri Ne Söylüyor: “Filistin’e İhracat” Perdesi
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve diğer uluslararası ticaret verileri incelendiğinde, Türkiye’nin İsrail’e doğrudan ihracatının durdurulduğu Mayıs 2024’ten itibaren Filistin’e yapılan ihracatta fahiş bir artış yaşandığı görülmektedir. Bazı aylarda bu artışın %1000’i aştığı raporlanmıştır. Bu durum, pek çok analist tarafından Türk mallarının Filistin üzerinden İsrail pazarına sokulduğunun bir kanıtı olarak yorumlanmaktadır.
Bu noktada, “bölgedeki tüm limanlar katil İsrail devletinin kontrolündedir” iddiasının doğruluğu önem kazanmaktadır. Gerçekten de, Filistin’e deniz yoluyla gidecek ticari ürünlerin kullanmak zorunda olduğu Aşdod veya Hayfa gibi büyük limanlar İsrail’in tam kontrolü altındadır. Karayolu geçişleri de benzer bir denetime tabidir. Dolayısıyla, Filistin’e gönderilen bir ürünün nihai alıcısının kim olacağını denetleme ve yönlendirme gücü büyük ölçüde İsrail’in elindedir. Bu durum, Türkiye’nin ticaret yasağının etkinliği konusunda ciddi bir soru işareti yaratmakta ve “insanları aldatmaktan başka bir işe yaramaz” eleştirisini haklı çıkarmaktadır.
Tarihin Aynasında Ambargoların Etkinliği
Tarih, ambargoların siyasi hedeflere ulaşmada ne denli karmaşık ve öngörülemez sonuçlar doğurabildiğini gösteren örneklerle doludur.
Başarılı Örnekler:
Güney Afrika ve Apartheid: Şüphesiz en bilinen başarı öyküsü, Güney Afrika’daki ırkçı apartheid rejimine karşı uygulanan uluslararası ambargodur. Ekonomik, kültürel, sportif ve diplomatik alanlarda onyıllar süren kapsamlı yaptırımlar, rejimin uluslararası alanda tecrit olmasına ve nihayetinde 1994’te yıkılmasına önemli katkı sağlamıştır. Buradaki kilit faktör, ambargonun geniş bir uluslararası mutabakatla ve istikrarlı bir şekilde uygulanmasıdır.
İran ve Nükleer Müzakereler: 2010’larda İran’a yönelik uygulanan ağır ekonomik ve mali yaptırımlar, ülkeyi nükleer programı konusunda müzakere masasına oturmaya ve 2015’te P5+1 ülkeleriyle bir anlaşma imzalamaya iten en önemli faktörlerden biri olarak kabul edilir.
Özde Ambargo İçin Strateji ve Kararlılık Şart
Tarihi örnekler ve güncel veriler ışığında, İsrail’i soykırım politikalarından vazgeçirecek bir ambargonun “sözde” değil, “özde” olabilmesi için birkaç temel koşulun sağlanması gerekmektedir:
Tam ve Kapsamlı Tecrit: Sadece belirli ürünlerin değil, enerji, teknoloji, finans ve akademik alanlar da dahil olmak üzere tüm ilişkilerin kesilmesi hedeflenmelidir.
Uluslararası Mutabakat: Ambargonun etkili olabilmesi için sadece Türkiye’nin değil, bölge ülkeleri ve küresel güçlerin de katılımı ve desteği kritik öneme sahiptir. Aksi takdirde, yaptırımlar kolayca delinebilir.
Denetim ve Şeffaflık: Üçüncü ülkeler üzerinden yapılan dolaylı ticaretin engellenmesi için katı denetim mekanizmaları kurulmalı ve kamuoyu şeffaf bir şekilde bilgilendirilmelidir. “Filistin’e ticaret” adı altında İsrail’e mal akışına göz yumulmamalıdır.
Sivil Toplumun Gücü: Hükümetlerin adımlarının yanı sıra, dünya çapında sivil toplum kuruluşlarının, akademisyenlerin ve vicdan sahibi bireylerin yürüteceği boykot ve tecrit kampanyaları (BDS Hareketi gibi), İsrail üzerinde toplumsal bir baskı kurmada hayati rol oynamaktadır.
Gıda ve su gibi en temel insani ihtiyaçları bir baskı aracı olarak kullanma fikri ahlaki tartışmaları beraberinde getirse de, bir soykırımı durdurmak için tüm meşru yolların değerlendirilmesi gerektiğini savunanların sayısı da az değildir. Türkiye’nin ve uluslararası toplumun İsrail’e yönelik ekonomik baskıyı artırmak için elinde hala önemli kozlar bulunmaktadır.
Nihayetinde, İsrail’i terbiye etmenin yolu, popülist söylemler ve göstermelik adımlardan değil; kararlı, kapsamlı, iyi planlanmış ve uluslararası alanda destek bulan “özde” bir ambargo stratejisinden geçmektedir. Aksi takdirde, atılan her adım, Gazze’de devam eden vahşet karşısında vicdanları rahatlatmaya yönelik bir aldatmacadan öteye geçemeyecektir.

